top of page
Ara

Ayrık Beyin Deneyleri: bilimsel ve spiritüel bir devrim

Yazarın fotoğrafı: Noor TribeNoor Tribe

Güncelleme tarihi: 3 Nis 2023

İradeniz ne kadar özgür?


California Üniversitesi psikoloji profösörü Michael Gazzaniga'nın doğru bildiğimiz her şeyi sorgulatan kitabının ismi. Gazzaniga, algısal nörobilim alanında yaptığı bir dizi deneysel çalışmalar yoluyla kontrolün bir illüzyon olduğunu ortaya koymuş öncülerden. Bu alandaki deneyler ve çıkarımlar bilime yön verdiği kadar, spiritüel görüşlerimizi de yeniden şekillendirebiliyor. Önce beynimizin anatomik yapısını tanıyalım, ardından bu deneylere birlikte göz atalım isteriz.

Beynimiz sol ve sağ olmak üzere iki lobdan oluşur;

sol lob bedenin sağ bölümündeki kasları kontrol eder, mantıksal, detaycı ve katıdır.

Sağ lob ise bedenin sol kısmını kontrol eder, akışkan ve sezgisel yönümüzdür.


Yakın geçmişte keşfedilen bir gerçekle irade, özgürlük, kontrol gibi unsurların tutarlılığını sorgular olduk; beynimizin sağ ve sol lobları aslında birbirinden tamamen bağımsız işliyor.

*

Hikayemiz, Roger Wolcott Sperry'nin 1900 lerin ortalarında ileride kendisine Nobel ödülü getirecek olan sıradışı fikriyle başlar. Epilepsi (sara) hastalığının tedavisi olarak beynin iki lobu arasındaki iletişimi kesmeyi önerir. Böylece epilepsi nöbetine sebep olan, beyin hücreleri arasındaki elektrik akımları bir lobda başlasa da diğerine sıçrayamayacak, bir fırtınaya dönüşmesi engellenecekti. Beynin sağ ve sol lobları arasındaki görev dağılımı da kesin ve net olarak birbirinden ayrılıdığı için hastanın yaşamsal fonksiyonlarını idame ettirmeleri açısından hiçbir sorun öngörülmedi.

İlaçla tedavi edilemeyen epilepsi hastaları için bu bir mucizeydi, bir kısmı sonuçlarının kesin olarak bilinemediği bu ameliyatın gönüllü denekleri olmayı kabul ettiler.


Böylece bu hastalarda, iki lob arasındaki iletişimi sağlayan, 200 milyondan fazla sinir liflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş Corpus Callosum adındaki bant kesildi.


Kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyordu.

Çok geçmeden öyle de olduğu ortaya çıktı.


İlk aşamada beklendiği gibi hastaların yaşamsal ve sosyal faliyetlerinde belirgin bir etki görülmedi. Ama kontrollere devam edildikçe garip bir takım davranış paternleri fark edildi. Görünen oydu ki, beynin birbirinden ayrılan sağ ve sol lobu bağımsız birer beyin gibi hareket etmeye başlamışlardı. Örneğin sağ elin seçtiği bir kıyafete sol el müdahale ederek başka bir kıyafet seçiyordu.


1960 yılında, Sperry'nin Caltech'teki genç ve heyecanlı bir doktora öğrencisi olan Gazzaniga'nın da dahil olmasıyla hikayemizin en can alıcı bölümü başladı. Gazzaniga bu anomaliyi yakından incelemek istedi, operasyon geçiren on adet hastanın dördü denek olmayı kabul etti ve kahramanlarımız, sonuçları bugün hala nörobilim ve psikoloji alanlarında ilgiyle incelenen Ayrık Beyin Deneylerine başladılar. Kimin aklına gelirdi ki hastalara sorulan tek bir basit soru olayın gizemini çözerken bildiğimizi sandığımız her şeyi sorgulatacaktı.

“Neden yaptın?”

*

Deneylerin ilkinde hastaların tek bir gözlerinin okuyabileceği şekilde üzerinde çeşitli nesnelerin isimleri yazılı olan kartlar gösterildi. Sağ göze, yani sol loba, gösterildiğinde denekler rahatlıkla nesnelerin isimlerini saydılar.

Kartlar sol göze, yani sağ loba gösterildiğinde ise hastalar herhangi bir yazı görmediklerini ifade ettiler.

Operasyonun ardından sol gözlerinin okuma becerisini kaybetmiş olabilirler miydi?


Test etmek amacıyla içinde birçok nesne bulunan bir kutudan kartta gördükleri nesneyi sol ellerini kullanarak seçmeleri istendi ve

hastalar tam olarak kartın üzerinde adı yazılı olan nesneyi seçtiler.


Burada yaşanan ilginç durumun sebeplerini adım adım açıklamak gerekirse;

1- Sol gözle görülen imgeler beynin sağ lobuna aktarılır.

2- Birçok insanda konuşma merkezi beynin sol lobunda yer alır.

3- Deneğimizin iki lobu arasındaki iletişimi sağlayan kanal kesilmiştir.


Yani sağ lob aslında görmeyi, okumayı ve algılamayı başarsa da bu bilgiyi sol tarafa aktaramadığı için denek okuduğunu telaffuz edemez.

*

Sperry, deneyi bir sonraki adıma taşımaya karar verdi.

Deneylerin ikinci aşamasında sandalyede oturmakta olan hastaların sol gözlerine üzerinde "yürü" yazan bir kart gösterildi. Hastalar yine okumakta ve komutları yerine getirmekte hiç zorlanmayarak kalkıp yürümeye başladılar.

Ve kritik soru geldi; neden kalktın?


Hiçbiri "çünkü bana üzerinde yürü yazan bir kart gösterdiniz" demedi.


Daha da ilginci, saniyelik bir duraksamanın ardından

tuvalete gitmek için, su almak için, oturmaktan sıkıldığım için gibi cevaplar verdiler.


Olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurmaktan sorumlu olan, beynimizin sol yarım küresidir. Sol göze gösterilen yürü komutunu okuyup anlayan ise sağ. Bu yüzden beyinlerinin iki yarım küresi arasında iletişim bulunmayan deneklerimiz davranışlarının gerçek sebebini açıklayamadılar. Gelgelelim onlara göre belirttikleri sebepler son derece doğruydu. Zira doğru ve gerçek her zaman aynı olmayabiliyor.

*

Son aşamada ise beynin iki tarafının da dahil edildiği bir deney tasarlandı. Sol loba bir tavuk gagası ve sağ loba bol karlı bir kış günü fotoğrafı gösterildi. Ardından aynı anda iki elin bir dizi fotoğraf arasından ilgili olanlarını seçmeleri istendi. Sol lobla ilintili olan sağ el bir tavuk ve sağ lobla ilintili olan sol el de bir kar küreği resmi seçti.


Ve soruldu, neden bu iki fotoğrafı seçtin?


Sol lob aradaki bağlantıyı kurmakta hiç zorlanmayarak "çünkü bana bir tavuk gagası gösterdiniz" cevabını verirken, sol elinde kar küreği resmini gören denek bir an duraksadı. Sağ beyni neden-sonuç ilişkisini kuramayacaktı. Buna rağmen deneğin cevap vermeden önceki duraksaması saniye bile sürmemişti;

– Çünkü tavuk pisliklerini temizlemek için bir küreğe ihtiyaç duyarsın!


Tutarlı görünmek adına bilinç dışı ve bilinçli olarak yaptıklarımızın bir sınırı var mıydı?

Tüm bu deneylerde en ilgi çekici kısım, davranışlarının arkasındaki asıl motivatör bambaşka olmasına rağmen hastaların verdikleri cevaplardan en ufak tereddüt duymamalarıydı.


Nasıl bu kadar emin olabilirlerdi?


Evrim, varoluş süresince bize kendimizden emin olmamızı tembihledi. Yüzyıllar boyunca türlü yaşamsal tehdite maruz kalan atalarımız çok kısa sürede hayati kararlar vermek zorunda kaldılar. Durumları hızlıca analiz ederek kaç, saklan, savaş üçlüsünden birini seçme mecburiyeti, zihni bilmediği konularda dahi bildiği başka şeyler ışığında bir çıkarım yapmak üzere programladı.

Tarih boyunca insanların, zihnin bu zaafını keşfetmeleri devasa etkiler yarattı. İnsan beyninin henüz çözemediği boşlukları kendi çıkarları yönünde dolduranlar, diğerlerine korku temelli kontrol mekanizmaları ve öğretiler dayattılar. Bilmemekten ödü kopan insan, sırf bilmek uğruna kendi iradesinden ve özgürlüğünden feragat etti.


Sırf bu deney bile doğruluğundan yüzde yüz emin olduğumuz her şeyi baştan sorgulamak için yeterli değil mi?

*

Yazıyı tam da bu noktada bir sonraki jenerasyondan, şu anda hala California Tech'te eğitim görevlisi olan Profesör VC. Ramachandran'la sonlandırmak isteriz. Ramachandran sağ beynin "konuşamadığını" bildiği için deneklerine bir mekanizma sundu. Hastalara sol gözleriyle gördükleri çeşitli soruların ardından sol elleriyle seçebilecekleri cevap kartları gösterildi.


Ramachandran sağ beyne sordu: Tanrıya inanıyor musun?

Sol el cevap verdi: Evet

Ramachandran sol beyne sordu: Tanrıya inanıyor musun?

Sağ el cevap verdi: Hayır

Kendi ağzından dinlemek isterseniz videonun sonunda Ramachandran ilahiyatçılara şu soruyu yöneltti:


– Peki bu insan öldüğünde ne olacak? Sağ beyin cennete ve sol beyin cehenneme mi yollanacak?


Yanıtı henüz bilemiyoruz.


Farkında olmadan yaptığımız, beynimizin arka planda ortaya koyduğu muazzam işlere hayran kalmamak elde değil. İnsan ısınmak için ateşi icat etme seviyesinden kendi varlığını sorgulamak için kusursuz cihazlar geliştirebilen bir hale evrildi. Ve son 5000 yılda daha öncesine kıyasla 100 kat daha hızlı evrilerek yoluna devam ediyor.


Bu süreçte insanın unutmaması gereken kritik bazı gerçekler var.


Doğa, muazzam bir denge ve harmoni halinde işler. Herhangi bir denklemdeki dengenin bozulması, kutuplaşmaya, kutuplaşma da yıkıma yol açar. Ve insan, özellikle son yıllarda mantıksal, analitik ve operasyonel işleyen sol beyin lobunu çok daha aktif kullanıyor, bu da hayatı dar bir pencereden algılamasına, kararlarını tek yönlü vermesine sebep oluyor.


İnsanın beyninde başlayan bu dengeden çıkma durumu, doğaya hükmetme çabasına ve yıkımlara yol açıyor. Sol beyinin ilişkilendiği eril enerji gittikçe daha toksik hale geliyor.



Kaynaklar:


Wright, Robert. The Moral Animal: Evolutionary Psychology and Everyday Life. New York: Pantheon Books, 1994.


Schjoedt, U. (2009). The Religious Brain: A General Introduction to the Experimental Neuroscience of Religion, Method & Theory in the Study of Religion, 21(3), 310-339. doi: https://doi.org/10.1163/157006809X460347


"The Split Brain Experiments" . Nobel Media. Retrieved 27 April 2014.

Gazzaniga, Michael (1967). "The Split Brain in Man". Scientific American. 217 (2): 24–29. doi:10.1038/scientificamerican0867-24. Retrieved 28 April 2014.

Mooshagian, Eric (2008). "Anatomy of the Corpus Callosum reveals its Function".Journal of Neuroscience. 28 (7): 1535–1536. doi:10.1523/JNEUROSCI.5426-07.2008.


Tramo MJ, Baynes K, Fendrich R, Mangun GR, Phelps EA, Reuter- Lorenz PA, Gazzaniga MS (1995): Hemispheric specialization and interhemispheric integration: Insights from experiments with commissurotomy patients. In: Epilepsy and the Corpus Callosum 2. Reeves AG, Roberts DW, eds. New York: Plenum, pp. 263-295


Funnell M. G.; Colvin M. K.; Gazzaniga M. S. (2007). "The calculating hemispheres: Studies of a split-brain patient. [Article]". Neuropsychologia. 45 (10): 2378–2386.doi:10.1016/j.neuropsychologia.2007.01.017.

417 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • Instagram
bottom of page